Bu kitap gerçekten bana katılmamış şeyleri kattı. Tasavvufun bu kadar olabileceğeni düşünmemiştim.
Aslında İskender Pala biraz kurma yazar ama bununla bağdaştığına eminim paralel yazmış olmalı.düşündüğümde baya mantıklı geldi bana. keşke böyle geliştirici kitaplar verseler.okurken bırakmadım bir hafta önce başladım ve bugün bu blog yayını ile sonlandırıyorum. İskender Pala'nın Mihmandar kitabı da harika bir kitaptır. Eyüp Sultan'ı anlatıyor. Yunus Emre'nin hikayesini ilk defa geçen dönem Elif Hocam'dan dinlemiştim .O an hangi insan dağa sürekli odun taşır dedim Hatta Eda ile bunu konuşmuştum. Ve gülmüştüm gerçekten ön yargılı olmamak gerekiyormuş. Ama kitapta bir sürü anlayamadığımız kelimeler var ve bunu derste öğrenmeseydim kesinlikle anlayamazdım. Yunus Emre ile ilgili fikrim vardı okumadan önce halk şairi ve tasavvuf aşkı olduğunu biliyordum. İyiki de bu kitap verilmiş.Okurken kafamda fikir oluşturabildim gerçekten çok harika bir kitap. Aslında ben kitap anlatamam yorumlayamam o yönüm çok zayıftır. Mazur görün içimde kitap okuma aşkı yok.Aslında edebiyatı hiç sevmezdim geçen sene hep zihniyet konusunu işlerdik bu da kitap hikaye yorumlama nefret ederdim zar zor 4 gelmişti. Ama bu sene eskilere ilgim olduğu için 96 getirdim ortalamamı ama eskiler öğretilmezse o eskilerin hiç bir anlamı yok gerçekten Hep teşekkür ediyorum Allah'a bize her şeyi öğreten bir hocamız var. Her zaman üstünden geçen hiç pes etmeyen hırslı bir hocamız var. Bu kitabı anlamamak ayıp olur gerçekten. Bu kitap için çok teşekkür ederim. Öneren hocalarımıza....
1 Mayıs 2016 Pazar
Ve buraya da kahramanımız olan Yunus Emre'den bir kaç şiir koymak istiyorum hepimiz şiirlerinin ne kadar manalı olduğunu biliyoruz.
Acep bu benim canım, azat ola mı ya Rab
Yoksa yedi Tamu'da yana kala mı ya Rab
Acep bu benim halim, yer altında ahvalim
Varıp yatacak yerim, akrep dola mı ya Rab
Can hulkuma geldikte, Azrail'i gördükte
Ya canımı aldıkta, asan ola mı ya Rab
Dar oldu bana düzler, gice ile gündüzler
Dünyaya bakan gözler, didar göre mi ya Rab
Allah olacak Kadı, bizden ola mı razı
Görüp Habib'in bizi, şef'i ola mı ya Rab
Yunus kabre vardıkta, Münker Nekir geldikte
Bize sual ettikte, dilim döne mi ya Rab
Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur
Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur
Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur
Bir dem div olur ya peri, viraneler olur yeri
Bir dem uçar Belkıs ile, sultan-ı ins ü can olur
Bir dem varır mescidlere, yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur
Bir dem gelir İsa gibi, ölmüşleri diri kılur
Bir dem girer kibr evine, Fir'avn ile Haman olur
Bir dem döner Cebraile, rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur
AMA BENİM İÇİN EN GÜZELİ BU:HER OKUDUĞUMDA AĞLAMAK İSTEDİĞİM TEK ŞİİR.
Acep bu benim canım, azat ola mı ya Rab
Yoksa yedi Tamu'da yana kala mı ya Rab
Acep bu benim halim, yer altında ahvalim
Varıp yatacak yerim, akrep dola mı ya Rab
Can hulkuma geldikte, Azrail'i gördükte
Ya canımı aldıkta, asan ola mı ya Rab
Dar oldu bana düzler, gice ile gündüzler
Dünyaya bakan gözler, didar göre mi ya Rab
Allah olacak Kadı, bizden ola mı razı
Görüp Habib'in bizi, şef'i ola mı ya Rab
Yunus kabre vardıkta, Münker Nekir geldikte
Bize sual ettikte, dilim döne mi ya Rab
Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur
Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur
Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur
Bir dem div olur ya peri, viraneler olur yeri
Bir dem uçar Belkıs ile, sultan-ı ins ü can olur
Bir dem varır mescidlere, yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur
Bir dem gelir İsa gibi, ölmüşleri diri kılur
Bir dem girer kibr evine, Fir'avn ile Haman olur
Bir dem döner Cebraile, rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur
Aşkın aldı beni benden
Bana seni gerek seni Ben yanarım dünü günü Bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Aşkın aşıklar öldürür Aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur Bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup dağa düşem Sensin dün -ü gün endişem Bana seni gerek seni Sofilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara leyli gerek Bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler Külüm göğe savuralar Toprağım anda çağıra Bana seni gerek seni Cennet cennet dedikleri Birkaç melek birkaç huri İsteyene ver onları Bana seni gerek seni Yunus'tur benim adım Gün geçtikçe artar derdim İki cihanda maksudum Bana seni gerek seni |
BU ŞİİRİNİ ÇOK SEVİYORUM |
AMA BENİM İÇİN EN GÜZELİ BU:HER OKUDUĞUMDA AĞLAMAK İSTEDİĞİM TEK ŞİİR.
Ben yürürüm yana yana Aşk boyadı beni kana Ne âkilem ne divane Gel gör beni aşk neyledi Gâh eserim yeller gibi Gâh tozarım yollar gibi Gâh akarım seller gibi Gel gör beni aşk neyledi Akar suların çağlarım Dertli ciğerim dağlarım Şeyhim anuban ağlarım Gel gör beni aşk neyledi Ya elim al kaldır beni Ya vaslına erdir beni Çok ağlattın güldür beni Gel gör beni aşk neyledi Ben yürürüm ilden ile Şeyh anarım dilden dile Gurbette halim kim bile Gel gör beni aşk neyledi Mecnun oluban yürürüm Ol yâri düşte görürüm Uyanıp melûl olurum Gel gör beni aşk neyledi Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost elinde avareyim Gel gör beni aşk neyledi![]()
Evet 7 sayısından bahsedecektim hatırlarsanız:
Hikmetlerinden bazıları şunlardır:
Gökkuşağı 7 renktir
Dünyanın 7 harikası vardır.
Soyumuz 7 göbektir.
Tasavvufta 7 kat vardır.
Dünyada varsayılır 7 kapı vardır.
Büyük ayı 7 yıldızlıdır.
İnsan 7 çakraklıdır.
İslamda kainat 7 kattan yaratıldı.
Kabe'nin etrafı 7 kere tavaf edilir
Mitolojide 7 tanrı varsayılmıştır.
Hafta 7 gündür
Yüzümüzde 7 delik vardır.
Dünyada 7 kıta vardır.
ve daha niceleri vardır. Bu Allah'ın koyduğu bir sayı mı yoksa tesadüfen mi oluşturulmuş bir rakamdır. Bilinmez. Belki kendiliğinden oluşmamış şeyler uydurma olabilir. Uğurlu rakamlar dağ isimleri ve benzeri. ama bu 7 sayısının uğuru ve hikmeti olduğuna kesinlikle inanıyorum.
Hikmetlerinden bazıları şunlardır:
Gökkuşağı 7 renktir
Dünyanın 7 harikası vardır.
Soyumuz 7 göbektir.
Tasavvufta 7 kat vardır.
Dünyada varsayılır 7 kapı vardır.
Büyük ayı 7 yıldızlıdır.
İnsan 7 çakraklıdır.
İslamda kainat 7 kattan yaratıldı.
Kabe'nin etrafı 7 kere tavaf edilir
Mitolojide 7 tanrı varsayılmıştır.
Hafta 7 gündür
Yüzümüzde 7 delik vardır.
Dünyada 7 kıta vardır.
ve daha niceleri vardır. Bu Allah'ın koyduğu bir sayı mı yoksa tesadüfen mi oluşturulmuş bir rakamdır. Bilinmez. Belki kendiliğinden oluşmamış şeyler uydurma olabilir. Uğurlu rakamlar dağ isimleri ve benzeri. ama bu 7 sayısının uğuru ve hikmeti olduğuna kesinlikle inanıyorum.
İsmail babasını aramaya hala devam ediyordu.Ona bir mektup yazdı uzun mu uzun ona olan sevgisini mektuplara dökmüştü. Ama hala içinde Allah ile ilgili şüphe hiç dinmemişti. Allah madem kerim neden işlerim ters gidiyor diye söyleniyordu. Ama bunun kader olduğunu bilmiyordu. Anlamıyordu.
Bundan sonra ki sayfaları anlatmaya kalksam yine aynı şeyleri söylemeye kalkıcam Allah aşkı İsmail'i bulma çabası kitap bunun üstünden gidiyor zaten bu yüzden sona gelmek istiyorum .Molla Kasım bölümüne Molla Kasım sonunda çok şükür beni rahatlattı sağol Kasım. Sonunda Yunus oğlu ile barışmıştı.Bir an hiç affetmeyecek sanmıştım. Yunus Emre acaba bunları gerçekten yaşamış mıydı? Gerçekten Molla Kasım diye biri var mıydı? Ya da İsmail diye birisi. Beni çok etkiledi bu kitap ama gerçekten sonunu heyecanla beklediğim nadir kitaplardan biri oldu.
Bundan sonra ki sayfaları anlatmaya kalksam yine aynı şeyleri söylemeye kalkıcam Allah aşkı İsmail'i bulma çabası kitap bunun üstünden gidiyor zaten bu yüzden sona gelmek istiyorum .Molla Kasım bölümüne Molla Kasım sonunda çok şükür beni rahatlattı sağol Kasım. Sonunda Yunus oğlu ile barışmıştı.Bir an hiç affetmeyecek sanmıştım. Yunus Emre acaba bunları gerçekten yaşamış mıydı? Gerçekten Molla Kasım diye biri var mıydı? Ya da İsmail diye birisi. Beni çok etkiledi bu kitap ama gerçekten sonunu heyecanla beklediğim nadir kitaplardan biri oldu.
Yunus bu yolculukta 4 tane abdala rastlar. Bu abdallar Yunus'un aklını başına getirir. Yunus doğru yolda idi. Ama bir an nefse uyup yolundan sapmıştı. Bu benim için daha dervişlik makamında olmadığını gösteriyor. Dervişler nefsin fısıltısını duymamazlıktan gelen alimlerdir. Ama Yunus kendisini yetiştiren Sultan'ını kırmıştı.Ama Allah'ta içindeki bu iyi niyeti bildiğinden çok geç olmadan onu doğru yola geri itti. Bu hatayı farkeden Yunus hemen tabduk Sultan'ının dergahına koştu ama buna yüzü yoktu.Bu kalp bir daha nasıl geri düzelecekti.Ama gitmek zorundaydı. Tabi ki Sultan'ın kalbi kırıktı ama affedecekti gittiğinde karısı vardı. Sbah namazında gitti. Dergahtakiler onu kabul etmek istemiyordu. Ama Yunus'un gönlü bu aşk ile yanıyordu. Tapduk Sultan'ı affetmezse yaşayabilir miydi meçhul. Karısı Ana Bacı gelince dedi ki: Eğer Tapduk sana hangi Yunus geldi derse
bil ki gönlünden çıkmışsın ama bizim Yunus mu? derse bil ki seni hala seviyordur. Tanımazsa Yunus kahrolacaktı ama yine de şansını denemek istedi. Sonra abdest aldığı yerde uzanmaya başladı gül bile bülbülünü böyle beklememiştir belki diye düşündü Sultan'ı geliyordu sonra yüzüne takıldı. Sonra karısı Bu Yunus'tur dedi. Heyecanla bekliyordu. Yunus. Sonra içini yumuşatan o cevap geldi. Bizim Yunus mu? Ben de çok sevindim açıkçası Yunus kadar.Yunus'un bu bölümde 4. katta olduğunu öğrendim. 4 tane şey kazanmıştı Yunus.Dünyalı olmamasına 3 adım kalmıştı. Bir de merak ettiğim bir şey var 7 sayısının hikmeti her şey 7 den oluşuyor tasavvuf katları, cennet katı, gökkuşağı rengi ve daha nicesi en sonlarda buna değineceğim araştırıp.
bil ki gönlünden çıkmışsın ama bizim Yunus mu? derse bil ki seni hala seviyordur. Tanımazsa Yunus kahrolacaktı ama yine de şansını denemek istedi. Sonra abdest aldığı yerde uzanmaya başladı gül bile bülbülünü böyle beklememiştir belki diye düşündü Sultan'ı geliyordu sonra yüzüne takıldı. Sonra karısı Bu Yunus'tur dedi. Heyecanla bekliyordu. Yunus. Sonra içini yumuşatan o cevap geldi. Bizim Yunus mu? Ben de çok sevindim açıkçası Yunus kadar.Yunus'un bu bölümde 4. katta olduğunu öğrendim. 4 tane şey kazanmıştı Yunus.Dünyalı olmamasına 3 adım kalmıştı. Bir de merak ettiğim bir şey var 7 sayısının hikmeti her şey 7 den oluşuyor tasavvuf katları, cennet katı, gökkuşağı rengi ve daha nicesi en sonlarda buna değineceğim araştırıp.
Yunus bu zamana kadar yaptığı tüm şeyleri boş olarak gördü ve oradan ayrılmaya karar verdi.Peki neden böyle bir şey yaptı? Tapduk Sultan'ını bırakıp gitmişti.Ve kalbini çok kırmıştı.İsmail'i bulmak istiyordu. Odun taşırsa kesinlikle bulamayacağını düşündü. Elif'in hatırasına bıraktığı emanete ihanet edecek diye düşünüp onu aramaya koyuldu.Acaba yaşıyor muydu? Aslında yaşıyordu fakat Yunus bunu bilmiyordu. Hele ki cellat olduğunu duysa kim bilir ne kadar üzülecekti. Yunus'a iftira atılmıştı.
vücudundaki yaraların aşk acısından olduğunu sanılmıştı hemde Sultan'ının kızına vurulduğu sanılmıştı. Ama bu imkansızdı. Yunus Sitare için yaşıyordu. Onun için odun taşıyordu. Fakat dergahtakiler böyle düşünmüyorlardı. Kardeşinin etini çiğ çiğ yiyorlardı.Yunus zaten bunları duyduktan sonra çok üzülmüştü. Ve dediklerini tekrar kendi kafasında doğruladı. Boşu boşuna o kadar odun taşımışım Tapduk Sultan'ın bizi önemsediği yok sadece bize odun taşıttırıyor diye düşündü ve iyi ki de ayrılmışım gibisinden bir şey düşündü. Ama tabi ki de pişman olacak zaman geçtikçe. Ön yargılı olmak sadece hataya düşürür bizi bunları söylemeden önce bir sorsaydı ne böyle üzülecekti ne de avare gibi dolanacaktı.
vücudundaki yaraların aşk acısından olduğunu sanılmıştı hemde Sultan'ının kızına vurulduğu sanılmıştı. Ama bu imkansızdı. Yunus Sitare için yaşıyordu. Onun için odun taşıyordu. Fakat dergahtakiler böyle düşünmüyorlardı. Kardeşinin etini çiğ çiğ yiyorlardı.Yunus zaten bunları duyduktan sonra çok üzülmüştü. Ve dediklerini tekrar kendi kafasında doğruladı. Boşu boşuna o kadar odun taşımışım Tapduk Sultan'ın bizi önemsediği yok sadece bize odun taşıttırıyor diye düşündü ve iyi ki de ayrılmışım gibisinden bir şey düşündü. Ama tabi ki de pişman olacak zaman geçtikçe. Ön yargılı olmak sadece hataya düşürür bizi bunları söylemeden önce bir sorsaydı ne böyle üzülecekti ne de avare gibi dolanacaktı.
Sanırım Yunus Emre artık dünyalık kokmuyordu.Bunu kendisi söylüyordu. O bölümde şu yazıyordu.
Yıldız ile güneşi rakip görmediğim sürece yıldızımı güneşte saklayabilirim Güneş yıldızları kuşatan bir güce sahiptir.Yani yıldız Sitare ise Güneş Allah ise Sitare ve Allah'ı kendi çerçevemde düşman etmezsem Sitare'ye olan aşkımı unutabilirim. Bunu hafifletebilirim. Allah'ta çarelerin tükenmeyeceğini onu bu aşk ile yakıp kül etmeyeceğini biliyordu.Zaten bunu anlamıştı Yunus bunu.
Meğer odunların peşinde bildiğimi unuturken aslında acımı unutuyormuş.bağrımdaki yıldızın tutuşturduğu aşk odunun ışığını güneşe katıyormuşum.Sonra bir padişaha rastlar ve padişaha benim bir ustam var o dağa taşa altın ol derse altın oluverir dedi. Padişahın yardımcıları bunu duyunca bizi de Tapduk Sultan'ın yanına götür dedi.Yunus tekkeye götürdü bu dünyalıları ve dünyalılar olanları bir bir Tapduk Sultan'a anlattılar. Ama anlattıkları doğru değildi tam bunu diyecekken o anda çelebi Faruk gelip Kurtulanlar,bilmediğini bilip bildiğini bilmeyenlerdir.Acaba bu söz ne anlatmak istiyordu. Ne anlatmak istediğini bilmem ama Yunus fikrini değiştirip kaçmaya karar verdi.
Yıldız ile güneşi rakip görmediğim sürece yıldızımı güneşte saklayabilirim Güneş yıldızları kuşatan bir güce sahiptir.Yani yıldız Sitare ise Güneş Allah ise Sitare ve Allah'ı kendi çerçevemde düşman etmezsem Sitare'ye olan aşkımı unutabilirim. Bunu hafifletebilirim. Allah'ta çarelerin tükenmeyeceğini onu bu aşk ile yakıp kül etmeyeceğini biliyordu.Zaten bunu anlamıştı Yunus bunu.
Meğer odunların peşinde bildiğimi unuturken aslında acımı unutuyormuş.bağrımdaki yıldızın tutuşturduğu aşk odunun ışığını güneşe katıyormuşum.Sonra bir padişaha rastlar ve padişaha benim bir ustam var o dağa taşa altın ol derse altın oluverir dedi. Padişahın yardımcıları bunu duyunca bizi de Tapduk Sultan'ın yanına götür dedi.Yunus tekkeye götürdü bu dünyalıları ve dünyalılar olanları bir bir Tapduk Sultan'a anlattılar. Ama anlattıkları doğru değildi tam bunu diyecekken o anda çelebi Faruk gelip Kurtulanlar,bilmediğini bilip bildiğini bilmeyenlerdir.Acaba bu söz ne anlatmak istiyordu. Ne anlatmak istediğini bilmem ama Yunus fikrini değiştirip kaçmaya karar verdi.
İsmail'in aklı çok karışmıştı.Ne yapacağını gerçekten bilmiyordu.Allah var mı yok mu ? Babam beni seviyor mu sevmiyor mu? Ve hala cellatlığa devam ediyordu. Bir gün oraya Yunus'u tanıyan bir adam gelmişti. Ve işkence ediliyordu. Tam masaya bağlanıp gerdirildiği sırada Adam "Babana çok benziyorsun fakat huyun hiç benzememiş."Dedi. İsmail'de çok sinirlendi.Ama içinde bir kuşku oluştu.Acaba babam var mıydı? Beni mi arıyordu? İçinde kuşkular vardı.İşkence ederken bile bunu düşünüyordu. Babasına olan özlemi onu yeyip bitiriyordu. Sonra ustası emir verdi hadi Samuel bu adama İşkence et diye İsmail de bu tam kendimi gösterebileceğim bir şey dedi.Tam işkence uygulayacak iken adam: Tekrar babasından bahsetti. Ve İsmail o anda yüreğinden vurulmuşa döndü. Adamı idam edemedi. Ve İsmail'i kaçırdılar. İsmail babasını bulunca belki affedecekti belki nefret edecekti. Ama kalbinde atamayacağı bir kin oluşmayacaktı. Çünkü babası o.
Artık Yunus Emre'nin şairliği başlıyordu. İlk uydurduğu şiirlerden biri çok hoşuma gitti:
Dini terk edenin küfürdür işi
Ol ne küfürdür imandan içerü
Beni bende demen ben de değilim
Biri ben vardır bende benden içerü
Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman'dan içerü
Çok garip bir şiirdi. İlk başta anlaşılmıyor ve hala da anlamadım. Galiba şiirlerle iç içe olan biri anlayabilir bunu. Sadece çok hoşuma gitti. O günden sonra Yunus şiire doğru yönelmeye başladı.Fakat Şu'ara suresinde: Şairlere sapkınlar uyar. Ve Yasin suresinde: Biz o peygambere şiir öğretmedik zaten yakışmazdı buyurmuş . Yani bahsettiği şiir ne tür şiir belki de Allah'a şirk koşan şiirler yazmak günahtır fakat şiir yazmanın neden günah olduğunu anlamadım. Mevlana,Yunus Emre ve daha birçok şair vardı.Ve hepsi Allah yolunda yolcuydu ben de anlamadım.Bazı insanlar konuşamaz.Bu konuşamamanın ihtiyacından şiirler ve yazılar çıkmıştır.Günah olması biraz garip geldi.
Dini terk edenin küfürdür işi
Ol ne küfürdür imandan içerü
Beni bende demen ben de değilim
Biri ben vardır bende benden içerü
Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman'dan içerü
Çok garip bir şiirdi. İlk başta anlaşılmıyor ve hala da anlamadım. Galiba şiirlerle iç içe olan biri anlayabilir bunu. Sadece çok hoşuma gitti. O günden sonra Yunus şiire doğru yönelmeye başladı.Fakat Şu'ara suresinde: Şairlere sapkınlar uyar. Ve Yasin suresinde: Biz o peygambere şiir öğretmedik zaten yakışmazdı buyurmuş . Yani bahsettiği şiir ne tür şiir belki de Allah'a şirk koşan şiirler yazmak günahtır fakat şiir yazmanın neden günah olduğunu anlamadım. Mevlana,Yunus Emre ve daha birçok şair vardı.Ve hepsi Allah yolunda yolcuydu ben de anlamadım.Bazı insanlar konuşamaz.Bu konuşamamanın ihtiyacından şiirler ve yazılar çıkmıştır.Günah olması biraz garip geldi.
Başka bir bölümde ise Mevlana'dan bahsediyordu. Onun vaazlarından Mevlana da Allah yolundaydı.
onun aşkı Mevlana'yı sarhoş etmişti.Ona bağlanan bir daha ayrılamaz diyordu. Molla Celaleddin Allah'a şükretmenin öneminden bahsediyordu.Bizdeki sayısız nimetlerin değerini bilmemiz gerektiğini söylüyor.Bu insanları hep ben demek mahvediyor. Sadece ben yaptım ben ettim demek, bunu birlikte yapıyoruz. Bunu bir örnekle açıklamak için düşündüm. Farkettiniz mi bilmiyorum ama yüce kitabımız Kuran'da biz yaptık biz çıkardık öznesi hep biz oluyor ayetlerin. Bir de sürekli ölümden korkmamız belkide Allah'a yaraşır bir kul olsaydık onun yüzüne bakacak halimiz olurdu.
Mevlana da aynen böyle diyordu.Zaman tükeniyor geçmeden iyi bir kul olmaktan bahsediyor vaazında
onun aşkı Mevlana'yı sarhoş etmişti.Ona bağlanan bir daha ayrılamaz diyordu. Molla Celaleddin Allah'a şükretmenin öneminden bahsediyordu.Bizdeki sayısız nimetlerin değerini bilmemiz gerektiğini söylüyor.Bu insanları hep ben demek mahvediyor. Sadece ben yaptım ben ettim demek, bunu birlikte yapıyoruz. Bunu bir örnekle açıklamak için düşündüm. Farkettiniz mi bilmiyorum ama yüce kitabımız Kuran'da biz yaptık biz çıkardık öznesi hep biz oluyor ayetlerin. Bir de sürekli ölümden korkmamız belkide Allah'a yaraşır bir kul olsaydık onun yüzüne bakacak halimiz olurdu.
Mevlana da aynen böyle diyordu.Zaman tükeniyor geçmeden iyi bir kul olmaktan bahsediyor vaazında
30 Nisan 2016 Cumartesi
Yunus Emre'nin yolu tekrar Hacı Bektaş Veli'nin kapısına ilişti.Ama Hacı Bektaş Veli'nin söylediği söz çok içler acısı idi: Sen ne kadar dünya kokuyorsun?Yani hala kendini masivadan koparamamış.
Allah'a ulaşamamış.Fakat hala şansı vardı.Hala sevgiliye ulaşabilirdi.
Bir kaç ay veya gün sonra artık Oduncu Yunus olmuştu. Dağdan odun getiriyordum.Herkes ona odun diyordu;iki heceyle od un işte ama ben onun ilk hecesi ile ilgilendim od ateş yani ona talip oldum. Herkes dağa odun için gidiyorum sanıyordu fakat ben od için gidiyorum.?Ne demekti bu?Bu sözlerle ne demek istemişti .Od dediği şey neydi?Allah aşkıydı bence masivadan kurtulmak için od'a talip olmuştu Allah aşkı odunları taşıması için güç veriyordu. Ailesine duyduğu özlem başka yolla nasıl geçebilirdi ki?
Allah'a ulaşamamış.Fakat hala şansı vardı.Hala sevgiliye ulaşabilirdi.
Bir kaç ay veya gün sonra artık Oduncu Yunus olmuştu. Dağdan odun getiriyordum.Herkes ona odun diyordu;iki heceyle od un işte ama ben onun ilk hecesi ile ilgilendim od ateş yani ona talip oldum. Herkes dağa odun için gidiyorum sanıyordu fakat ben od için gidiyorum.?Ne demekti bu?Bu sözlerle ne demek istemişti .Od dediği şey neydi?Allah aşkıydı bence masivadan kurtulmak için od'a talip olmuştu Allah aşkı odunları taşıması için güç veriyordu. Ailesine duyduğu özlem başka yolla nasıl geçebilirdi ki?
Şimdi ne yapacaktı Yunus Sitaresi ölmüştü onu kaybetmişti. yıkılmıştı onu çok seviyordu. O Yunus'un yıldızı güneşi dünyasıydı.Yunus onsuz bir hiçti ama onun da Allah'ı vardı. Allah'a verdi kendini Allah için çalıştı. Sitare'yi unutmak için odun taşıdı.Aslında unutmak için değil acısını dindirmek için Allah'a yöneldi. Tapduk Emre'nin dergahında Sitare'yi dindirdi.Allah tabi ki ona karşılığını verecekti bir gün Fakat İsmail'i o da yoktu.ondan ne haber kaçırılmıştı.Cellat olarak işe başladı.Kim ister ki cellat olmayı insanların canını almayı Allah'tan başka bu iş kime düşer? Köle etmişlerdi İsmail'i ilk başta sonra insanların canını alma ile görevlendirildi. Bir ustası vardı. Arn diye başta kötü gibi görünen bu adam İsmail'i bir sapığın elinden kurtardığı günden beri İsmail'in en dostu olmuştu.Ve Arn Ustası işkence yaptıktan sonra hücresine çekilip saatlerce ağlarmış.Dediğim gibi kim ister bir cana son vermeyi bu can Allah'ın iken. Arn Usta bunu istemiyordu.fakat kaderi bunu yapmasını gerektiriyordu. Kim bilir ne yaşadı?Bir kaç sayfa sonra gerçekten yıkıldım.Sevdiği kız yüzünden cellatlığı bırakmış kız cellat olmasını istemiyormuş diye.Bir kış gecesinde cahillik yapıp kız ile birlikte olmuş ve kız hamile kalmış ve keşişler bunu Girit'e göndermişler. Aslında hiç insan öldürmemeye yemin etmiş fakat Sevdiği kız manastırda rahibelerin eziyeti ile ölmüş ve çocuğu da günah tohumu diye boğup hela kuburuna atmışlar.Yani okuduğumda o kadar sinirlendim ki. bu nasıl bir zihniyet sen kim oluyorsun da masum bir çocuğun canına kıyacak kadar zalimleşiyorsun ve bir kadını öldürecek kadar.Ve tüm emirleri Arn Usta'yı Girit'e gönderen keşiş vermiş.İşte bunu duyunca
Aşkının ve bebeğinin intikamını almak için o keşişin etlerini lif lif ayırmış ve o günden sonra tüm kötüleri bu şekilde cezalandırmış.Sonra da tanrının adaletli olmadığını gözlemlemiş ve tanrıya olan inancı da yok olmuş.Bence kul olmak Allah'ın verdiği tüm sıkıntılardan bıkıp senden nefret ediyorum demek değil verdiği tüm sıkıntılara göğüs verip daha çok ona sarılmaktır.
Aşkının ve bebeğinin intikamını almak için o keşişin etlerini lif lif ayırmış ve o günden sonra tüm kötüleri bu şekilde cezalandırmış.Sonra da tanrının adaletli olmadığını gözlemlemiş ve tanrıya olan inancı da yok olmuş.Bence kul olmak Allah'ın verdiği tüm sıkıntılardan bıkıp senden nefret ediyorum demek değil verdiği tüm sıkıntılara göğüs verip daha çok ona sarılmaktır.
Hacı Bektaş Veli'den bahsediyor bir kaç bölümde
Bektaş Veli'nin Makalatı çok meşhurdur. Makalatının içinde en çok bahsettiği şey edeb idi.Edep ve haya. Kitapta bile Eline beline diline.....diye devam eden sözünün baş harflerini birleştirip edeb diyordu. Edeb tabiki de sadece açık seçik gezmemekle olmuyor.Allah korkusu,terbiyeli konuşmak,davranışlarına dikkat etmek,büyüklerine hürmet göstermek bunlar da edep ve hayadandır.
Kitapta bir söz vardı Bektaş Veli'nin sözü:
Mülk-i beka'dayken Yunus ,dost cemalini gördük sarhoş olduk. Henüz üzüm yaratılmamıştı. Sevgili'nin elinden bir bade içtik;şimdi başka içki tanımaz olduk.
Mülk-i beka dervişlik makamıdır. Dost Allahtır.Ondan içki içip sarhoş oldu.Yani onun büyüsüne merhametine kendisini kaptırdı ve ondan başka dost sevgili bulamaz oldu. İşte böyle insanlar Allah'ın cennetinde en üst makamı taşıyacak insanlardır.Ne kadar güzel değil mi? Hacı Bektaş Veli Yunus Emre'yi doğru yola çekmek için şu sözü söyledi:
Dünya nimeti Allahın düşmanıdır.(yani masiva).Dünyalığı sevmek ,dostun düşmanı sevmesi gibidir.Dünya bir murdar leş ,talipleri ise akbabadır. Sarıcaköylü Yunus,güzel kalpli iyi Yunus
Akbaba mı olmak Anka mı olmak istersin?
Bu cümledeki benzetmeler gerçekten çok güzel olmuş Burada daha çok leş dediği şey para.Paranın köpeği olmuş insanlar akbabaya benzerler. Gördüğü yerde hemen başına üşüşüp her şeyi unuturlar.
Fakat Anka ise hayalidir fakat temiz bir kuştur. Sonra da Allah'ın her yerde olduğunu söylüyor. Allah'ı aramaması gerektiğini anlatıyor.Allah her yerde çünkü.Yani kısacası Hacı Bektaş Veli nefse karşı bir düşmanlık açmış dünyalığı kafasından silmiş ve doğru yola ulaştırmak için bunu herkesle paylaşıyormuş.
Bektaş Veli'nin Makalatı çok meşhurdur. Makalatının içinde en çok bahsettiği şey edeb idi.Edep ve haya. Kitapta bile Eline beline diline.....diye devam eden sözünün baş harflerini birleştirip edeb diyordu. Edeb tabiki de sadece açık seçik gezmemekle olmuyor.Allah korkusu,terbiyeli konuşmak,davranışlarına dikkat etmek,büyüklerine hürmet göstermek bunlar da edep ve hayadandır.
Kitapta bir söz vardı Bektaş Veli'nin sözü:
Mülk-i beka'dayken Yunus ,dost cemalini gördük sarhoş olduk. Henüz üzüm yaratılmamıştı. Sevgili'nin elinden bir bade içtik;şimdi başka içki tanımaz olduk.
Mülk-i beka dervişlik makamıdır. Dost Allahtır.Ondan içki içip sarhoş oldu.Yani onun büyüsüne merhametine kendisini kaptırdı ve ondan başka dost sevgili bulamaz oldu. İşte böyle insanlar Allah'ın cennetinde en üst makamı taşıyacak insanlardır.Ne kadar güzel değil mi? Hacı Bektaş Veli Yunus Emre'yi doğru yola çekmek için şu sözü söyledi:
Dünya nimeti Allahın düşmanıdır.(yani masiva).Dünyalığı sevmek ,dostun düşmanı sevmesi gibidir.Dünya bir murdar leş ,talipleri ise akbabadır. Sarıcaköylü Yunus,güzel kalpli iyi Yunus
Akbaba mı olmak Anka mı olmak istersin?
Bu cümledeki benzetmeler gerçekten çok güzel olmuş Burada daha çok leş dediği şey para.Paranın köpeği olmuş insanlar akbabaya benzerler. Gördüğü yerde hemen başına üşüşüp her şeyi unuturlar.
Fakat Anka ise hayalidir fakat temiz bir kuştur. Sonra da Allah'ın her yerde olduğunu söylüyor. Allah'ı aramaması gerektiğini anlatıyor.Allah her yerde çünkü.Yani kısacası Hacı Bektaş Veli nefse karşı bir düşmanlık açmış dünyalığı kafasından silmiş ve doğru yola ulaştırmak için bunu herkesle paylaşıyormuş.
Ben ağlarım yane yane /Aşk boyadı beni kane /Ne akilem ne divane /Gel gör beni aşk neyledi.
Bu şiiri muhtemelen her yerde görmüşüzdür. Ben de o aşkın Allah aşkı için yazıldığını sanırdım fakat Sitare'si için yazmış gibi görünüyor. Ama Allah ile ilgisi vardır büyük bir ihtimal. Sitaresi ile sarhoş olmuş. O rüyalarına giriyormuş. Yıldız,ışığını güneşe verdi ,ben de yıldızımı güneşte kaybettim.Burada yıldızın Sitare güneşin ise Allah olduğunu düşünüyorum. Sitaresinin acısını Allah'a yaptığı ibadetler sayesinde unutmuş belkide.Sitare'ye Elif adını babası dosdoğru olması için vermiş.İnsan adının anlamını taşırmış. Sitare de Allah'a hep kul olmuş. Yunus Emre Sitare'de rabbini gördü. Mecnun ü Leyla gibi
Bu şiiri muhtemelen her yerde görmüşüzdür. Ben de o aşkın Allah aşkı için yazıldığını sanırdım fakat Sitare'si için yazmış gibi görünüyor. Ama Allah ile ilgisi vardır büyük bir ihtimal. Sitaresi ile sarhoş olmuş. O rüyalarına giriyormuş. Yıldız,ışığını güneşe verdi ,ben de yıldızımı güneşte kaybettim.Burada yıldızın Sitare güneşin ise Allah olduğunu düşünüyorum. Sitaresinin acısını Allah'a yaptığı ibadetler sayesinde unutmuş belkide.Sitare'ye Elif adını babası dosdoğru olması için vermiş.İnsan adının anlamını taşırmış. Sitare de Allah'a hep kul olmuş. Yunus Emre Sitare'de rabbini gördü. Mecnun ü Leyla gibi
Yunus Emre'nin bir aşkı var imiş. Adı Sitare (yıldız)aslında gerçek adı Elif ,çok severmiş Sitare'yi. Fakat o dönemde olan Moğol baskısı Yunus Emre'nin hayatını mahvetti. Sitaresini kaybetti. İbrahimini kaybetti. İsmaili kaçırıldı. Bir gün yine o Moğollar evleri yağmalayıp durdular ve Yunus'un evini de yağmaladılar. Ama İbrahim yani küçük oğlu hayatını kaybetmişti. Galiba o bölümü okurken ağladım. Yunus Emre'nin sürekli odun taşımasında Elif yanı Sitare'nin alakası kesin vardır.Veya Sitare'yi unutmak için kendini Allah aşkına kaptırıp dosdoğru olmak için dağa odun taşıdı.Sitare İsmail'i de kaybetmek korkusu ile ona sımsıkı sarılmış ve bir türkü okumuştu .Bilindiği üzere türküler bestelenmek için yapılır üzüntü anlarında ,sevinç anlarında ,hasret anlarında söylenebilir.Sitare de bir türkü söylemeye başlamış. İbrahim'in acısı şimdi yüreğine ateşi düşürmş olmalıydı. İbrahim'i kurban ettim/Divane deliyim şimdi
Kin ve şüphe kalpten söküp atmadan yarası asla iyileşmeyecek bir okmuş. Aslında kalpten sökülüp atılsa bile yarası iyileşmez orada kıytı köşelerde bir nefret kalır.Bunu ben çok yaşadım nefret ettiğim bir insan bir nesneyi bir daha eskisi gibi asla sevemem belki şüphe bilgiler vasıtası ile düzeltilebilir çünkü şüphe kesin bilgiler yolu ile geçebilir.Nesnellik vardır ama kin kalpten gelir özneldir. İşte İsmail de Allahtan şüphe babasına kin duyuyordu. Aslında gerçek yüzünden bakılmazsa İsmail 'i kınayamam.O işkenceler yaşadığı kötülükler babasının onu kaybetmesi ile oldu.Bu kadar küçük bir çocuk kaçırılmak ve bırakılmak arasındaki farkı göremediği için babasından nefret etmek yolunu seçti. Allah hakkında düşündükleri sinirden olsa gerek kadere inancı kalmamış. Bu kadar kötü bir kader neden benim başıma geldi. Deyip Allah'tan şüphe duymaya başlamış .Yaratıcı varsa neden yarattıklarına karşı zalimce davranıyor? Aklında böyle sorular dönüp dönüp duruyordu.Bir zaman sonra da pes edip hem Allah'a karşı şüphe hem de abasına kin duydu.Babasını görünce baba diyecek kadar içinde sevgi kalmamıştı.Aslında dilinin ucundaki ba hecesini getiremiyordu.İsmail'in yaptığı göz yaşartıcıydı. Babasını hala seviyordu o.Ama artık Allah'ın olduğundan şüphe duyuyordu.
Ama bölümün sonunda oğluna güzel bir ders veriyordu.Belki bundan sonra kalbi yumuşamıştır.Söz ise şöyleydi:
Sevgiliden korkmak,korkunun en yüksek derecesi,sevgiliden umut etmek umudun en yüksek kertesidir. Sevgilisi olmayan biri,yaşadığını sansa da yürüyen ölüden ibarettir.
Ama bölümün sonunda oğluna güzel bir ders veriyordu.Belki bundan sonra kalbi yumuşamıştır.Söz ise şöyleydi:
Sevgiliden korkmak,korkunun en yüksek derecesi,sevgiliden umut etmek umudun en yüksek kertesidir. Sevgilisi olmayan biri,yaşadığını sansa da yürüyen ölüden ibarettir.
28 Nisan 2016 Perşembe
Hadi artık kitaba geçelim:
Kitabın başında her bilenden ziyade bilen buyurur. Diye başlamış. İşte bu çok ilgimi çekti.Bu kitabın bana bir şeyler katabileceğini baştan anladım.Zaten Yunus Emre'den bahsediyoruz.Öğretici olması şaşırtmamalıdır.Kitap Molla Kasım adında biri ile başlıyor. Aslında ben bu adamın Yunus Emre'ye verilen bir ad olduğunu sandım,ama değilmiş zaten çokta rolü yok toplamaya kalksak 30 sayfa çıkar.
Kitapta 2, sayfada şöyle bir sözü vardı:Hayatım boyunca hep çok şeye sahip olmayı değil az şeye ihtiyacım duymayı istedim. Zenginliğim ilim yolunda olsun derdim ve ilmin peşine düşerdim.Bu söz benim için de geçerli ben de ilimi her şeyden üstün tutmayı severim. Şu hayatta cahil olursan paran olsa nolur?. Diye düşünüyorum.Ve Molla Kasım kendini Yunus'a adamış biri olarak yaşamış bir insan fakat o kadar da dindar bir insan değildi.Bu çok şaşırtıcıydı.3. sayfada ise BUrada Turakçın Baba ve ile erenlerden birkaç yoldaşı yatar. Yazıyordu. Acaba bu Turakçın Baba kimdi?. Sonra 6,sayfaya kadar okuduğumda Molla Kasım'a bir mektup ulaştı ve içinde Molla Kasım'ı tanıyan birisi olmalı idi. kendi mahlası ile şiir yazılmıştı.
Ben dervişim diyene/Bir ün edesim gelir/Tanıyuban şimdiden/Varıp yetesim gelir;Sırat kıldan incedir/
Kılıçtan keskincedir/Varıp onun üstüne/Evler yapasım gelir. /Derviş Yunus bu sözü /Eğri büğrü söyleme/Seni sigaya çeker/Bir Molla Kasım gelir.Molla Kasım dehşete düşmüştü .O Kasım için ölüm fermanı gibiydi.Sonrada rüyasında bir ses işitti.Ve o sesten sonra koşa koşa Yunus Emre'nin yanına gitti.Artık kalbini bir din aşkı kaplamıştı.Ama Yunus Emre 63 yaşına geldiği zaman kör olmuş fakat kendisine bir çare bulmamış.Peki neden?Yunus Emre Ahmed Yesevi'den etkilenen kişilerden birisiydi.Ahmet Yesevi de 63 yaşına kadar kadar yaşayıp sonrasında toprak altında yaşamaya başlamış. Hz.Muhammed Allahın takdiri sonucunda hayatını kaybetti.Ama Ahmed Yesevi'nin öyle yapması ne kadar doğru bilemiyorum.Yunus Emre'nin biricik hocası Tapduk Sultan da 63 yıl yaşamış buna baya şaşırdım. Allahın sevgili kulları oldukları buradan belli.Yunus Emre görmüyordu fakat gönül gözü denilen şey kalpten gelir kalbin temiz oluşundan olur.Yunus Emre de bu gönül gözü açılmış çektiği eziyetlerden sıkıntılardan. Zaten Elif Hocam'dan da öğrendiğim kadarıyla Allah'a ulaşmanın 7 yolu varmış.Bu 7 yol masiva ya karşı imiş. Masiva dünyalık demektir. Bir tekke tasavvuf terimidir. Masivaya önem vermeyen mürşitler ve müritler yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için çalışırlar tekkede.Molla Kasım da o mektuptan sonra dersini almış gibi görünüyor.Hemen Yunus Emre'nin yanında mürit olmaya karar veriyor.Tarikatı beğenmeyen Molla Kasım mürit oluyor.
Kitabın başında her bilenden ziyade bilen buyurur. Diye başlamış. İşte bu çok ilgimi çekti.Bu kitabın bana bir şeyler katabileceğini baştan anladım.Zaten Yunus Emre'den bahsediyoruz.Öğretici olması şaşırtmamalıdır.Kitap Molla Kasım adında biri ile başlıyor. Aslında ben bu adamın Yunus Emre'ye verilen bir ad olduğunu sandım,ama değilmiş zaten çokta rolü yok toplamaya kalksak 30 sayfa çıkar.
Kitapta 2, sayfada şöyle bir sözü vardı:Hayatım boyunca hep çok şeye sahip olmayı değil az şeye ihtiyacım duymayı istedim. Zenginliğim ilim yolunda olsun derdim ve ilmin peşine düşerdim.Bu söz benim için de geçerli ben de ilimi her şeyden üstün tutmayı severim. Şu hayatta cahil olursan paran olsa nolur?. Diye düşünüyorum.Ve Molla Kasım kendini Yunus'a adamış biri olarak yaşamış bir insan fakat o kadar da dindar bir insan değildi.Bu çok şaşırtıcıydı.3. sayfada ise BUrada Turakçın Baba ve ile erenlerden birkaç yoldaşı yatar. Yazıyordu. Acaba bu Turakçın Baba kimdi?. Sonra 6,sayfaya kadar okuduğumda Molla Kasım'a bir mektup ulaştı ve içinde Molla Kasım'ı tanıyan birisi olmalı idi. kendi mahlası ile şiir yazılmıştı.
Ben dervişim diyene/Bir ün edesim gelir/Tanıyuban şimdiden/Varıp yetesim gelir;Sırat kıldan incedir/
Kılıçtan keskincedir/Varıp onun üstüne/Evler yapasım gelir. /Derviş Yunus bu sözü /Eğri büğrü söyleme/Seni sigaya çeker/Bir Molla Kasım gelir.Molla Kasım dehşete düşmüştü .O Kasım için ölüm fermanı gibiydi.Sonrada rüyasında bir ses işitti.Ve o sesten sonra koşa koşa Yunus Emre'nin yanına gitti.Artık kalbini bir din aşkı kaplamıştı.Ama Yunus Emre 63 yaşına geldiği zaman kör olmuş fakat kendisine bir çare bulmamış.Peki neden?Yunus Emre Ahmed Yesevi'den etkilenen kişilerden birisiydi.Ahmet Yesevi de 63 yaşına kadar kadar yaşayıp sonrasında toprak altında yaşamaya başlamış. Hz.Muhammed Allahın takdiri sonucunda hayatını kaybetti.Ama Ahmed Yesevi'nin öyle yapması ne kadar doğru bilemiyorum.Yunus Emre'nin biricik hocası Tapduk Sultan da 63 yıl yaşamış buna baya şaşırdım. Allahın sevgili kulları oldukları buradan belli.Yunus Emre görmüyordu fakat gönül gözü denilen şey kalpten gelir kalbin temiz oluşundan olur.Yunus Emre de bu gönül gözü açılmış çektiği eziyetlerden sıkıntılardan. Zaten Elif Hocam'dan da öğrendiğim kadarıyla Allah'a ulaşmanın 7 yolu varmış.Bu 7 yol masiva ya karşı imiş. Masiva dünyalık demektir. Bir tekke tasavvuf terimidir. Masivaya önem vermeyen mürşitler ve müritler yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için çalışırlar tekkede.Molla Kasım da o mektuptan sonra dersini almış gibi görünüyor.Hemen Yunus Emre'nin yanında mürit olmaya karar veriyor.Tarikatı beğenmeyen Molla Kasım mürit oluyor.
27 Nisan 2016 Çarşamba
Kitabı okurken bir sürü bilmediğim kelime olduğunu farkettim. Bazen kelimeleri anlamadan cümleleri anlamak çok zor oluyor diye bilinmedik kelimeleri çıkardım.
"Kelimeler ağacın yapraklarına benzer,olanların bol olduğu yerde anlam meyvesi azdır." A.Pope
"Kelimelerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız."Konfüçyüs
"Kelimesiz düşünmek ,imkansızdır."John Dewey
Ahitname:Antlaşma belgesi
Ağyar:Başkaları
Amber:Güzel kokulu bir madde
Asr-ı Saadet:Yüzyıl mutluluğu
Avani:Kapkacak
Bab:Uygun ,eş ,akran
Batın:Kuşak
Bedes:Tabaklıklarda derilerin her gün elden geçmesi
Beyhude:Yarasız
Bezirgan:Tüccar
Cehr-i Zikir:Sesli zikir
Cevr-ü Cefa:Haksızlık ,zulüm
Ehl-ü Iyalim:Aile fertleri
Dimağ:Beyin
Dukan:Dükkan
Fasıl:bölüm kısım
Filbahri:Düğün çiçekligillerden
Filori:İtalya'da basılan altın paraarın Osmanlı'daki adı
Gark:Suya batma
Gasil:Ölü yıkama
Gem:Atı yönlendirmek için takılan demir
Germe: Kağnı arabalarında aradaki açıklığı korumak için takılan ağaç
Hafa:Gizlilik
Hezeyan:Saçmalık
Hicap:Utanma ,sıkıntı
Höyük:Toprak yığını küçük tepe
Hub:Taşımacılık
Huşunet:Sertlik ,kabalık
İmar:Bayındırlık
İrşat:Doğru yolu gösterme
İşret:İçki içme
İven:Acele eden
İzbe:Basık loş
Kam:Şaman
Kaşane:Büyük süslü köşk
Künk:Kalın su borusu
Kifaf-ı Nefs:Ölmeyecek kadar çok rızık
Mamafih:Bununla birlikte
Mamure:Bayındır yer
Maşrık:Doğu
Melamet:Kınama ,ayıplama
Merkep:Eşek
Mertek:Kestane ağaçlarını yontarak yapılan çit
Mihman:Konuk
Muhalled:Ebedi
Muhtesip:Artuklu'larda vergi toplayan kişi
Mücerret:Yalın
Mülk-i Beka:Sonsuzluk makamı
Müşahhas:Cisimlendirilmiş
Nadan:Bilgisiz
Neşve:Sevinçlik
Pelit:Palamut ,bir ağacın meyvesi
Revnak:Gözalıcılık parlaklık
Rençber:Çiftçi
Saka:Su taşıyan kimse
Saki:İçkili toplantılarda içki sunan kimse
Şavkıma:Şarkı söyleme
Semere:Meyve yemiş ürün
Serpuş:Takke
Sûfî:Mutasavvıf:
Süveyda:Yürekteki siyah noktadır.
Şerh:Açma ayırma
Şeyda:Bir şeye tutku ile bağlanmak
Tacir:Tüccar
Terkin:Üstünü çizerek silme
Ulvi:Yüce
Uzlet:Tek başına yaşama
Vares:Affetmek
Vehim:Kuruntu
Vekilharç:Bir konağın alışverişini yapan kimse
Vird:Allah diyerek zikretmeye denir.
Yasavul:Karakol nöbetçisi
Yasavullar:Karakol nöbeçileri
Yekdiğer:Bir başkası
Zahir:Belli açık
Zebun:Güçsüz
Ve kitapta geçen tasavvuf terimlerini gördüm. Aklıma bu terimleri koymak geldi:
Mutasavvıf, Tasavvuf ehli olan, herhangi bir tasavvuf yolunda mertebe katetmiş kişidir.
Aşk: İlahi aşk, kulun Allah'a olan sevgisi
Aşık: Allah'a erişmek isteyen kişi
Maşuk: Sevgili, Allah
Masiva: Allah dışındaki diğer varlıklar
Saki: İlahi aşk şarabını sunan kişi, doğru yolu gösteren şeyh
Şarap: İlahi aşk
Kâbe: Vuslat makamı
Şem (mum): İlahi nur
Çile: Nefsi köreltmek için yapılan terbiye, çekilen çile
Tekke: Tasavvufun öğretildiği yer, meyhane
Mürid: Tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse
Mürşid: Doğru yolu gösteren, ilahi aşkı anlatan
Vird: tasavvufta bir zikir çeşididir
Fenafişşeyh: Tasavvuf terimi. Bu makamda bulunan mürit yaptığı her işi şeyhinden bilir. Nereye baksa hep onu görür, daima onun huzurunda bulunduğu hissiyle ahlakını düzeltip güzelleştirir Fenafillah: "Ölmeden önce ölmek" anlamına gelir. Tasavvuf inancına göre, evrende gerçekte Tanrı'nın varlığından başka ebedi olan gerçek varlık yoktur,varlıklar onu gösteren birer aynadır. insan er ya da geç Tanrı'ya geri dönecektir

"Kelimeler ağacın yapraklarına benzer,olanların bol olduğu yerde anlam meyvesi azdır." A.Pope
"Kelimelerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız."Konfüçyüs
"Kelimesiz düşünmek ,imkansızdır."John Dewey
Ahitname:Antlaşma belgesi
Ağyar:Başkaları
Amber:Güzel kokulu bir madde
Asr-ı Saadet:Yüzyıl mutluluğu
Avani:Kapkacak
Bab:Uygun ,eş ,akran
Batın:Kuşak
Bedes:Tabaklıklarda derilerin her gün elden geçmesi
Beyhude:Yarasız
Bezirgan:Tüccar
Cehr-i Zikir:Sesli zikir
Cevr-ü Cefa:Haksızlık ,zulüm
Ehl-ü Iyalim:Aile fertleri
Dimağ:Beyin
Dukan:Dükkan
Fasıl:bölüm kısım
Filbahri:Düğün çiçekligillerden
Filori:İtalya'da basılan altın paraarın Osmanlı'daki adı
Gark:Suya batma
Gasil:Ölü yıkama
Gem:Atı yönlendirmek için takılan demir
Germe: Kağnı arabalarında aradaki açıklığı korumak için takılan ağaç
Hafa:Gizlilik
Hezeyan:Saçmalık
Hicap:Utanma ,sıkıntı
Höyük:Toprak yığını küçük tepe
Hub:Taşımacılık
Huşunet:Sertlik ,kabalık
İmar:Bayındırlık
İrşat:Doğru yolu gösterme
İşret:İçki içme
İven:Acele eden
İzbe:Basık loş
Kam:Şaman
Kaşane:Büyük süslü köşk
Künk:Kalın su borusu
Kifaf-ı Nefs:Ölmeyecek kadar çok rızık
Mamafih:Bununla birlikte
Mamure:Bayındır yer
Maşrık:Doğu
Melamet:Kınama ,ayıplama
Merkep:Eşek
Mertek:Kestane ağaçlarını yontarak yapılan çit
Mihman:Konuk
Muhalled:Ebedi
Muhtesip:Artuklu'larda vergi toplayan kişi
Mücerret:Yalın
Mülk-i Beka:Sonsuzluk makamı
Müşahhas:Cisimlendirilmiş
Nadan:Bilgisiz
Neşve:Sevinçlik
Pelit:Palamut ,bir ağacın meyvesi
Revnak:Gözalıcılık parlaklık
Rençber:Çiftçi
Saka:Su taşıyan kimse
Saki:İçkili toplantılarda içki sunan kimse
Şavkıma:Şarkı söyleme
Semere:Meyve yemiş ürün
Serpuş:Takke
Sûfî:Mutasavvıf:
Süveyda:Yürekteki siyah noktadır.
Şerh:Açma ayırma
Şeyda:Bir şeye tutku ile bağlanmak
Tacir:Tüccar
Terkin:Üstünü çizerek silme
Ulvi:Yüce
Uzlet:Tek başına yaşama
Vares:Affetmek
Vehim:Kuruntu
Vekilharç:Bir konağın alışverişini yapan kimse
Vird:Allah diyerek zikretmeye denir.
Yasavul:Karakol nöbetçisi
Yasavullar:Karakol nöbeçileri
Yekdiğer:Bir başkası
Zahir:Belli açık
Zebun:Güçsüz
Ve kitapta geçen tasavvuf terimlerini gördüm. Aklıma bu terimleri koymak geldi:
Mutasavvıf, Tasavvuf ehli olan, herhangi bir tasavvuf yolunda mertebe katetmiş kişidir.
Aşk: İlahi aşk, kulun Allah'a olan sevgisi
Aşık: Allah'a erişmek isteyen kişi
Maşuk: Sevgili, Allah
Masiva: Allah dışındaki diğer varlıklar
Saki: İlahi aşk şarabını sunan kişi, doğru yolu gösteren şeyh
Şarap: İlahi aşk
Kâbe: Vuslat makamı
Şem (mum): İlahi nur
Çile: Nefsi köreltmek için yapılan terbiye, çekilen çile
Tekke: Tasavvufun öğretildiği yer, meyhane
Mürid: Tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse
Mürşid: Doğru yolu gösteren, ilahi aşkı anlatan
Vird: tasavvufta bir zikir çeşididir
Fenafişşeyh: Tasavvuf terimi. Bu makamda bulunan mürit yaptığı her işi şeyhinden bilir. Nereye baksa hep onu görür, daima onun huzurunda bulunduğu hissiyle ahlakını düzeltip güzelleştirir Fenafillah: "Ölmeden önce ölmek" anlamına gelir. Tasavvuf inancına göre, evrende gerçekte Tanrı'nın varlığından başka ebedi olan gerçek varlık yoktur,varlıklar onu gösteren birer aynadır. insan er ya da geç Tanrı'ya geri dönecektir
21 Nisan 2016 Perşembe
İSKENDER PALA
Profesör ve divan edebiyatı araştırmacısıdır. “Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak da tanındı.
İskender Pala, 8 Haziran 1958 tarihinde Uşak‘ta Kayaağılı köyünde doğmuştur. Uşak Cumhuriyet ilkokulunda okudu. Kütahya Lisesi’nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Lisans tez çalışması Câmiu’n-Nezâir’dir. Yine İstanbul Üniversitesi’nde “Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı” konusunda Doktora çalışması yaptı. 1983 yılında Doktorasını tamamladı.
1983 yılında Divan edebiyatı dalında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi‘nde doçent ve 1998 yılında Kültür Üniversitesi‘nde profesör oldu. Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları yazdı. Denemeler, hikayeler, fıkralar ve edebiyat araştırmacısı olarak çeşitli ansiklopedi ve dergilerde bilimsel ve edebi makaleler yayımladı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.
KİTAPLARI:
– Ansiklopedik Divan şiirleri– Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi
– Akademik Divan Şiiri Araştırmaları
– Divan Edebiyatı
– Atasözleri Sözlüğü
– Müstesna Güzeller
– Şairlerin Dilinden
– Aşina Güzeller
– Ah Mine’l-Aşk
– Efsane Güzeller
– Kudemanın Kırk Atlısı
– Kırklar Meclisi
– Şiirler Şairler Meclisler
– Şi’r-i Kadim
– …Ve Gazel Yeniden
– Perişan Gazeller
– Peri-şan Güzeller
– İki Dirhem Bir Çekirdek
– İki Darbe Arasında
– Ayine
– Türk Düğmeciliği ve Bahriye Düğmeleri, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Kültür Yayınları, İstanbul, 1995.
– Gözgü
– Tavan Arası
– Kahve Molası
– Güldeste
– Gül Şiirleri
– Hayriyye
– Hilye-i Saadet
– Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk (2004)
– Kadılar Kitabı
– Kırk Güzeller Çeşmesi
– Kitab-ı Aşk (2005)
– Kırk Ambar
– Mir’at
– Leyla ile Mecnun
– Dört Güzeller
– Katre-i Matem
– Mevlid
– Şah ve Sultan (2010)
– Kurtların Efendisi
– Od (Bir yunus romanı) (2011)
– Efsane Bir Barbaros Romanı (2013)
– Mihmandar (Bir Eyüp Sultan Romanı)
– Aşka Dair(2012)
YUNUS EMRE
1241-1321 yılları arasında yaşadığı kabul edilmektedir.
Yunus Emre, Tapduk Emre dergâhında yetişmiştir.
13'üncü yüzyılın ortalarına doğru Moğal istilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde yaşadığı sanılıyor. Bu dönemin sarsıntı ve acıları Yunus'un eserlerinde derin izler bıraktı.
Babasının adı İsmail.
Ahmed Yesevi'den etkilendi
İran ve Yunan mitolojisiyle, tasavvuf tarihini inceledi. Hacı Bektaş ya da Sinan Ata'nın halifesi Taptuk Emre'nin dergahında hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaştı.
Şiirlerini hem aruz hem hece ölçüyle yazdı
Mutasavvıf alimidir.
1991 yılında Unesco tarfından Yunus Emre yılı olarak kutlanır.
ESERLERİ:
Divan
Risaletün Nushiyye(öğütler kitabı)

OD (ATEŞ)
İlk başta okuduğumuz kitap tam olarak tekke tasavvuf edebiyatı kitabıdır. Gerçekten inanılmaz derecede severek okudum. Gerçeği söylemek gerekirse okulumuzda bu kadar güzel kitap verildiğini ilk defa yaşadım. Çünkü edebiyat dersinde ilk dönem gördüğümüz konu ile karşılaştım. Geçen sene aslında ben almadım ama Dil Anlatım projesinde bu kitabı okuyup bilinmedik kelimeler yazılacaktı sözlük oluşturulacaktı. Ben bu ödevi çok saçma buldum bir 9. sınıf öğrencisine o nereden bilsin tekke tasavvuf edebiyatını geçen sene gördüğümüz şeyler zihniyetti.Keşke bu sene verilseydi. Kesinlikle daha güzel faydalı bir şeyler ortaya çıkabilirdi.Gerçekten okurken ağladığım bir kitaptı. Bazı yerlerde kendime hakim olamadım. Yunus Emre'nin bu kadar sıkıntı çektiğini bilmiyordum. Ve bir sürü tasavvuf terimi ile karşılaştım. Ama dikkat çekilen kelime masiva idi. Allah'an alıkoyan dünyalık demektir. Ve neden kitabın adı OD. Bu sadece benim düşüncem
Yunus Emre Elif şeklindeki düz odunları senelerce dağa çıkarmış. Allah aşkından bence Allah'a olan aşkı bunu yaptırdı. Od odundan gelir. Allah aşkından yandığı için dağlara çıkardığını düşünüyorum . İnşallah kitabın sonunda anlayabilirim. İlk önce bu kitabın yazarı hakkında araştırmayı koymak istiyorum. Sonrada bu kitabın baş kahramanlarından Yunus Emre'nin hayatını koymak istiyorum.
İlk başta okuduğumuz kitap tam olarak tekke tasavvuf edebiyatı kitabıdır. Gerçekten inanılmaz derecede severek okudum. Gerçeği söylemek gerekirse okulumuzda bu kadar güzel kitap verildiğini ilk defa yaşadım. Çünkü edebiyat dersinde ilk dönem gördüğümüz konu ile karşılaştım. Geçen sene aslında ben almadım ama Dil Anlatım projesinde bu kitabı okuyup bilinmedik kelimeler yazılacaktı sözlük oluşturulacaktı. Ben bu ödevi çok saçma buldum bir 9. sınıf öğrencisine o nereden bilsin tekke tasavvuf edebiyatını geçen sene gördüğümüz şeyler zihniyetti.Keşke bu sene verilseydi. Kesinlikle daha güzel faydalı bir şeyler ortaya çıkabilirdi.Gerçekten okurken ağladığım bir kitaptı. Bazı yerlerde kendime hakim olamadım. Yunus Emre'nin bu kadar sıkıntı çektiğini bilmiyordum. Ve bir sürü tasavvuf terimi ile karşılaştım. Ama dikkat çekilen kelime masiva idi. Allah'an alıkoyan dünyalık demektir. Ve neden kitabın adı OD. Bu sadece benim düşüncem
Yunus Emre Elif şeklindeki düz odunları senelerce dağa çıkarmış. Allah aşkından bence Allah'a olan aşkı bunu yaptırdı. Od odundan gelir. Allah aşkından yandığı için dağlara çıkardığını düşünüyorum . İnşallah kitabın sonunda anlayabilirim. İlk önce bu kitabın yazarı hakkında araştırmayı koymak istiyorum. Sonrada bu kitabın baş kahramanlarından Yunus Emre'nin hayatını koymak istiyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)