30 Nisan 2016 Cumartesi

Yunus Emre'nin yolu tekrar Hacı Bektaş Veli'nin kapısına ilişti.Ama Hacı Bektaş Veli'nin söylediği söz çok içler acısı idi: Sen ne kadar dünya kokuyorsun?Yani hala kendini masivadan koparamamış.
Allah'a ulaşamamış.Fakat hala şansı vardı.Hala sevgiliye ulaşabilirdi.
Bir kaç ay veya gün sonra artık Oduncu Yunus olmuştu. Dağdan odun getiriyordum.Herkes ona odun diyordu;iki heceyle od un işte ama ben onun ilk hecesi ile ilgilendim od ateş yani ona talip oldum. Herkes dağa odun için gidiyorum sanıyordu fakat ben od için gidiyorum.?Ne demekti bu?Bu sözlerle ne demek istemişti .Od dediği şey neydi?Allah aşkıydı bence masivadan kurtulmak için od'a talip olmuştu Allah aşkı odunları taşıması için güç veriyordu. Ailesine duyduğu özlem başka yolla nasıl geçebilirdi ki?
Şimdi ne yapacaktı Yunus Sitaresi ölmüştü onu kaybetmişti. yıkılmıştı onu çok seviyordu. O Yunus'un yıldızı güneşi dünyasıydı.Yunus onsuz bir hiçti ama onun da Allah'ı vardı. Allah'a verdi kendini Allah için çalıştı. Sitare'yi unutmak için odun taşıdı.Aslında unutmak için değil acısını dindirmek için Allah'a yöneldi. Tapduk Emre'nin dergahında Sitare'yi dindirdi.Allah tabi ki ona karşılığını verecekti bir gün Fakat İsmail'i o da yoktu.ondan ne haber kaçırılmıştı.Cellat olarak işe başladı.Kim ister ki cellat olmayı insanların canını almayı Allah'tan başka bu iş kime düşer? Köle etmişlerdi İsmail'i ilk başta sonra insanların canını alma ile görevlendirildi. Bir ustası vardı. Arn diye başta kötü gibi görünen bu adam İsmail'i bir sapığın elinden kurtardığı günden beri İsmail'in en dostu olmuştu.Ve Arn Ustası işkence yaptıktan sonra hücresine çekilip saatlerce ağlarmış.Dediğim gibi kim ister bir cana son vermeyi bu can Allah'ın iken. Arn Usta bunu istemiyordu.fakat kaderi bunu yapmasını gerektiriyordu. Kim bilir ne yaşadı?Bir kaç sayfa sonra gerçekten yıkıldım.Sevdiği kız yüzünden cellatlığı bırakmış kız cellat olmasını istemiyormuş diye.Bir kış gecesinde cahillik yapıp kız ile birlikte olmuş ve kız hamile kalmış ve keşişler bunu Girit'e göndermişler. Aslında hiç insan öldürmemeye yemin etmiş fakat Sevdiği kız manastırda rahibelerin eziyeti ile ölmüş ve çocuğu da günah tohumu diye boğup hela kuburuna atmışlar.Yani okuduğumda o kadar sinirlendim ki. bu nasıl bir zihniyet sen kim oluyorsun da masum bir çocuğun canına kıyacak kadar zalimleşiyorsun ve bir kadını öldürecek kadar.Ve tüm emirleri Arn Usta'yı Girit'e gönderen keşiş vermiş.İşte bunu duyunca
Aşkının ve bebeğinin intikamını almak için o keşişin etlerini lif lif ayırmış ve o günden sonra tüm kötüleri bu şekilde cezalandırmış.Sonra da tanrının adaletli olmadığını gözlemlemiş ve tanrıya olan inancı da yok olmuş.Bence kul olmak Allah'ın verdiği tüm sıkıntılardan bıkıp senden nefret ediyorum demek değil verdiği tüm sıkıntılara göğüs verip daha çok ona sarılmaktır.
Hacı Bektaş Veli'den bahsediyor bir kaç bölümde
Bektaş Veli'nin Makalatı çok meşhurdur. Makalatının içinde en çok bahsettiği şey edeb idi.Edep ve haya. Kitapta bile Eline beline diline.....diye devam eden sözünün baş harflerini birleştirip edeb diyordu. Edeb tabiki de sadece açık seçik gezmemekle olmuyor.Allah korkusu,terbiyeli konuşmak,davranışlarına dikkat etmek,büyüklerine hürmet göstermek bunlar da edep ve hayadandır.
Kitapta bir söz vardı Bektaş Veli'nin sözü:
Mülk-i beka'dayken Yunus ,dost cemalini gördük sarhoş olduk. Henüz üzüm yaratılmamıştı. Sevgili'nin elinden bir bade içtik;şimdi başka içki tanımaz olduk.
Mülk-i beka dervişlik makamıdır. Dost Allahtır.Ondan içki içip sarhoş oldu.Yani onun büyüsüne merhametine kendisini kaptırdı ve ondan başka dost sevgili bulamaz oldu. İşte böyle insanlar Allah'ın cennetinde en üst makamı taşıyacak insanlardır.Ne kadar güzel değil mi? Hacı Bektaş Veli Yunus Emre'yi doğru yola çekmek için şu sözü söyledi:
Dünya nimeti Allahın düşmanıdır.(yani masiva).Dünyalığı sevmek ,dostun düşmanı sevmesi gibidir.Dünya bir murdar leş ,talipleri ise akbabadır. Sarıcaköylü Yunus,güzel kalpli iyi Yunus
Akbaba mı olmak Anka mı olmak istersin?
Bu cümledeki benzetmeler gerçekten çok güzel olmuş Burada daha çok leş dediği şey para.Paranın köpeği olmuş insanlar akbabaya benzerler. Gördüğü yerde hemen başına üşüşüp her şeyi unuturlar.
Fakat Anka ise hayalidir fakat temiz bir kuştur. Sonra da Allah'ın her yerde olduğunu söylüyor. Allah'ı aramaması gerektiğini anlatıyor.Allah her yerde çünkü.Yani kısacası Hacı Bektaş Veli nefse karşı bir düşmanlık açmış dünyalığı kafasından silmiş ve doğru yola ulaştırmak için bunu herkesle paylaşıyormuş.
Ben ağlarım yane yane /Aşk boyadı beni kane /Ne akilem ne divane /Gel gör beni aşk neyledi.
Bu şiiri muhtemelen her yerde görmüşüzdür. Ben de o aşkın Allah aşkı için yazıldığını sanırdım fakat Sitare'si için yazmış gibi görünüyor. Ama Allah ile ilgisi vardır büyük bir ihtimal. Sitaresi ile sarhoş olmuş. O rüyalarına giriyormuş. Yıldız,ışığını güneşe verdi ,ben de yıldızımı güneşte kaybettim.Burada yıldızın Sitare güneşin ise Allah olduğunu düşünüyorum. Sitaresinin acısını Allah'a yaptığı ibadetler sayesinde unutmuş belkide.Sitare'ye Elif adını babası dosdoğru olması için vermiş.İnsan adının anlamını taşırmış. Sitare de Allah'a hep kul olmuş. Yunus Emre Sitare'de rabbini gördü. Mecnun ü Leyla gibi



Yunus Emre'nin bir aşkı var imiş. Adı Sitare (yıldız)aslında gerçek adı Elif ,çok severmiş Sitare'yi. Fakat o dönemde olan Moğol baskısı Yunus Emre'nin hayatını mahvetti. Sitaresini kaybetti. İbrahimini kaybetti. İsmaili kaçırıldı. Bir gün yine o Moğollar evleri yağmalayıp durdular ve Yunus'un evini de yağmaladılar. Ama İbrahim yani küçük oğlu hayatını kaybetmişti. Galiba o bölümü okurken ağladım. Yunus Emre'nin sürekli odun taşımasında Elif yanı Sitare'nin alakası kesin vardır.Veya Sitare'yi unutmak için kendini Allah aşkına kaptırıp dosdoğru olmak için dağa odun taşıdı.Sitare İsmail'i de kaybetmek korkusu ile ona sımsıkı sarılmış ve bir türkü okumuştu .Bilindiği üzere türküler bestelenmek için yapılır üzüntü anlarında ,sevinç anlarında ,hasret anlarında söylenebilir.Sitare de bir türkü söylemeye başlamış. İbrahim'in acısı şimdi yüreğine ateşi düşürmş olmalıydı. İbrahim'i kurban ettim/Divane deliyim şimdi
Kin ve şüphe kalpten söküp atmadan yarası asla iyileşmeyecek bir okmuş. Aslında kalpten sökülüp atılsa bile yarası iyileşmez orada kıytı köşelerde bir nefret kalır.Bunu ben çok yaşadım nefret ettiğim bir insan bir nesneyi bir daha eskisi gibi asla sevemem belki şüphe bilgiler vasıtası ile düzeltilebilir çünkü şüphe kesin bilgiler yolu ile geçebilir.Nesnellik vardır ama kin kalpten gelir özneldir. İşte İsmail de Allahtan şüphe babasına kin duyuyordu. Aslında gerçek yüzünden bakılmazsa İsmail 'i kınayamam.O işkenceler yaşadığı kötülükler babasının onu kaybetmesi ile oldu.Bu kadar küçük bir çocuk kaçırılmak ve bırakılmak arasındaki farkı göremediği için babasından nefret etmek yolunu seçti. Allah hakkında düşündükleri sinirden olsa gerek kadere inancı kalmamış. Bu kadar kötü bir kader neden benim başıma geldi. Deyip Allah'tan şüphe duymaya başlamış .Yaratıcı varsa neden yarattıklarına karşı zalimce davranıyor? Aklında böyle sorular dönüp dönüp duruyordu.Bir zaman sonra da pes edip hem Allah'a karşı şüphe hem de abasına kin duydu.Babasını görünce baba diyecek kadar içinde sevgi kalmamıştı.Aslında dilinin ucundaki ba hecesini getiremiyordu.İsmail'in yaptığı göz yaşartıcıydı. Babasını hala seviyordu o.Ama artık Allah'ın olduğundan şüphe duyuyordu.
Ama bölümün sonunda oğluna güzel bir ders veriyordu.Belki bundan sonra kalbi yumuşamıştır.Söz ise şöyleydi:
Sevgiliden korkmak,korkunun en  yüksek derecesi,sevgiliden umut etmek umudun en yüksek kertesidir. Sevgilisi olmayan biri,yaşadığını sansa da yürüyen ölüden ibarettir.


28 Nisan 2016 Perşembe

Hadi artık kitaba geçelim:
Kitabın başında her bilenden ziyade bilen buyurur. Diye başlamış. İşte bu çok ilgimi çekti.Bu kitabın bana bir şeyler katabileceğini baştan anladım.Zaten Yunus Emre'den bahsediyoruz.Öğretici olması şaşırtmamalıdır.Kitap Molla Kasım adında biri ile başlıyor. Aslında ben bu adamın Yunus Emre'ye verilen bir ad olduğunu sandım,ama değilmiş zaten çokta rolü yok toplamaya kalksak 30 sayfa çıkar.
Kitapta 2, sayfada şöyle bir sözü vardı:Hayatım boyunca hep çok şeye sahip olmayı değil az şeye ihtiyacım duymayı istedim. Zenginliğim ilim yolunda olsun derdim ve ilmin peşine düşerdim.Bu söz benim için de geçerli ben de ilimi her şeyden üstün tutmayı severim. Şu hayatta cahil olursan paran olsa nolur?. Diye düşünüyorum.Ve Molla Kasım kendini Yunus'a adamış biri olarak yaşamış bir insan fakat o kadar da dindar bir insan değildi.Bu çok şaşırtıcıydı.3. sayfada ise BUrada Turakçın Baba ve ile erenlerden birkaç yoldaşı yatar. Yazıyordu. Acaba bu Turakçın Baba kimdi?. Sonra 6,sayfaya kadar okuduğumda Molla Kasım'a bir mektup ulaştı ve içinde Molla Kasım'ı tanıyan birisi olmalı idi. kendi mahlası ile şiir yazılmıştı.
Ben dervişim diyene/Bir ün edesim gelir/Tanıyuban şimdiden/Varıp yetesim gelir;Sırat kıldan incedir/
Kılıçtan keskincedir/Varıp onun üstüne/Evler yapasım gelir. /Derviş Yunus bu sözü /Eğri büğrü söyleme/Seni sigaya çeker/Bir Molla Kasım gelir.Molla Kasım dehşete düşmüştü .O Kasım için ölüm fermanı gibiydi.Sonrada rüyasında bir ses işitti.Ve o sesten sonra koşa koşa Yunus Emre'nin yanına gitti.Artık kalbini bir din aşkı kaplamıştı.Ama Yunus Emre 63 yaşına geldiği zaman kör olmuş fakat kendisine bir çare bulmamış.Peki neden?Yunus Emre Ahmed Yesevi'den etkilenen kişilerden birisiydi.Ahmet Yesevi de 63 yaşına kadar kadar yaşayıp sonrasında toprak altında yaşamaya başlamış. Hz.Muhammed Allahın takdiri sonucunda hayatını kaybetti.Ama Ahmed Yesevi'nin öyle yapması ne kadar doğru bilemiyorum.Yunus Emre'nin biricik hocası Tapduk Sultan da 63 yıl yaşamış buna baya şaşırdım. Allahın sevgili kulları oldukları buradan belli.Yunus Emre görmüyordu fakat gönül gözü denilen şey kalpten gelir kalbin temiz oluşundan olur.Yunus Emre de bu gönül gözü açılmış çektiği eziyetlerden sıkıntılardan. Zaten Elif Hocam'dan da öğrendiğim kadarıyla Allah'a ulaşmanın 7 yolu varmış.Bu 7 yol masiva ya karşı imiş. Masiva dünyalık demektir. Bir tekke tasavvuf terimidir. Masivaya önem vermeyen mürşitler ve müritler yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için çalışırlar tekkede.Molla Kasım da o mektuptan sonra dersini almış gibi görünüyor.Hemen Yunus Emre'nin yanında mürit olmaya karar veriyor.Tarikatı beğenmeyen Molla Kasım mürit oluyor.

27 Nisan 2016 Çarşamba

Kitabı okurken bir sürü bilmediğim kelime olduğunu farkettim. Bazen kelimeleri anlamadan cümleleri anlamak çok zor oluyor diye bilinmedik kelimeleri çıkardım.
"Kelimeler ağacın yapraklarına benzer,olanların bol olduğu yerde anlam meyvesi azdır." A.Pope
"Kelimelerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız."Konfüçyüs
"Kelimesiz düşünmek ,imkansızdır."John Dewey
Ahitname:Antlaşma belgesi
Ağyar:Başkaları
Amber:Güzel kokulu bir madde
Asr-ı Saadet:Yüzyıl mutluluğu
Avani:Kapkacak
Bab:Uygun ,eş ,akran
Batın:Kuşak
Bedes:Tabaklıklarda derilerin her gün elden geçmesi
Beyhude:Yarasız
Bezirgan:Tüccar
Cehr-i Zikir:Sesli zikir
Cevr-ü Cefa:Haksızlık ,zulüm
Ehl-ü Iyalim:Aile fertleri
Dimağ:Beyin
Dukan:Dükkan
Fasıl:bölüm kısım
Filbahri:Düğün çiçekligillerden
Filori:İtalya'da basılan altın paraarın Osmanlı'daki adı
Gark:Suya batma
Gasil:Ölü yıkama
Gem:Atı yönlendirmek için takılan demir
Germe: Kağnı arabalarında aradaki açıklığı korumak için takılan ağaç
Hafa:Gizlilik
Hezeyan:Saçmalık
Hicap:Utanma ,sıkıntı
Höyük:Toprak yığını küçük tepe
Hub:Taşımacılık
Huşunet:Sertlik ,kabalık
İmar:Bayındırlık
İrşat:Doğru yolu gösterme
İşret:İçki içme
İven:Acele eden
İzbe:Basık loş
Kam:Şaman
Kaşane:Büyük süslü köşk
Künk:Kalın su borusu
Kifaf-ı Nefs:Ölmeyecek kadar çok rızık
Mamafih:Bununla birlikte
Mamure:Bayındır yer
Maşrık:Doğu
Melamet:Kınama ,ayıplama
Merkep:Eşek
Mertek:Kestane ağaçlarını yontarak yapılan çit
Mihman:Konuk
Muhalled:Ebedi
Muhtesip:Artuklu'larda vergi toplayan kişi
Mücerret:Yalın
Mülk-i Beka:Sonsuzluk makamı
Müşahhas:Cisimlendirilmiş
Nadan:Bilgisiz
Neşve:Sevinçlik
Pelit:Palamut ,bir ağacın meyvesi
Revnak:Gözalıcılık parlaklık
Rençber:Çiftçi
Saka:Su taşıyan kimse
Saki:İçkili toplantılarda içki sunan kimse
Şavkıma:Şarkı söyleme
Semere:Meyve yemiş ürün
Serpuş:Takke
Sûfî:Mutasavvıf:
Süveyda:Yürekteki siyah noktadır.
Şerh:Açma ayırma
Şeyda:Bir şeye tutku ile bağlanmak
Tacir:Tüccar
Terkin:Üstünü çizerek silme
Ulvi:Yüce
Uzlet:Tek başına yaşama
Vares:Affetmek
Vehim:Kuruntu
Vekilharç:Bir konağın alışverişini yapan kimse
Vird:Allah diyerek zikretmeye denir.
Yasavul:Karakol nöbetçisi
Yasavullar:Karakol nöbeçileri
Yekdiğer:Bir başkası
Zahir:Belli açık
Zebun:Güçsüz


Ve kitapta geçen tasavvuf terimlerini gördüm. Aklıma bu terimleri koymak geldi:

Mutasavvıf, Tasavvuf ehli olan, herhangi bir tasavvuf yolunda mertebe katetmiş kişidir.
Aşk: İlahi aşk, kulun Allah'a olan sevgisi 
Aşık: Allah'a erişmek isteyen kişi 
Maşuk: Sevgili, Allah 
Masiva: Allah dışındaki diğer varlıklar 
Saki: İlahi aşk şarabını sunan kişi, doğru yolu gösteren şeyh
Şarap: İlahi aşk 
Kâbe: Vuslat makamı 
Şem (mum): İlahi nur 
Çile: Nefsi köreltmek için yapılan terbiye, çekilen çile 
Tekke: Tasavvufun öğretildiği yer, meyhane 
Mürid: Tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse 
Mürşid: Doğru yolu gösteren, ilahi aşkı anlatan
Vird: tasavvufta bir zikir çeşididir
Fenafişşeyh: Tasavvuf terimi. Bu makamda bulunan mürit yaptığı her işi şeyhinden bilir. Nereye baksa hep onu görür, daima onun huzurunda bulunduğu hissiyle ahlakını düzeltip güzelleştirir Fenafillah: "Ölmeden önce ölmek" anlamına gelir. Tasavvuf inancına göre, evrende gerçekte Tanrı'nın varlığından başka ebedi olan gerçek varlık yoktur,varlıklar onu gösteren birer aynadır. insan er ya da geç Tanrı'ya geri dönecektir






21 Nisan 2016 Perşembe

İSKENDER PALA
Profesör ve divan edebiyatı araştırmacısıdır. “Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak da tanındı.
İskender Pala, 8 Haziran 1958 tarihinde Uşak‘ta Kayaağılı köyünde doğmuştur. Uşak Cumhuriyet ilkokulunda okudu. Kütahya Lisesi’nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Lisans tez çalışması Câmiu’n-Nezâir’dir. Yine İstanbul Üniversitesi’nde “Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı” konusunda Doktora çalışması yaptı. 1983 yılında Doktorasını tamamladı.
1983 yılında Divan edebiyatı dalında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi‘nde doçent ve 1998 yılında Kültür Üniversitesi‘nde profesör oldu. Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları yazdı. Denemeler, hikayeler, fıkralar ve edebiyat araştırmacısı olarak çeşitli ansiklopedi ve dergilerde bilimsel ve edebi makaleler yayımladı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.
KİTAPLARI:
– Ansiklopedik Divan şiirleri
– Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi
– Akademik Divan Şiiri Araştırmaları
– Divan Edebiyatı
– Atasözleri Sözlüğü
– Müstesna Güzeller
– Şairlerin Dilinden
– Aşina Güzeller
– Ah Mine’l-Aşk
– Efsane Güzeller
– Kudemanın Kırk Atlısı
– Kırklar Meclisi
– Şiirler Şairler Meclisler
– Şi’r-i Kadim
– …Ve Gazel Yeniden
– Perişan Gazeller
– Peri-şan Güzeller
– İki Dirhem Bir Çekirdek
– İki Darbe Arasında
– Ayine
– Türk Düğmeciliği ve Bahriye Düğmeleri, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Kültür Yayınları, İstanbul, 1995.
– Gözgü
– Tavan Arası
– Kahve Molası
– Güldeste
– Gül Şiirleri
– Hayriyye
– Hilye-i Saadet
– Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk (2004)
– Kadılar Kitabı
– Kırk Güzeller Çeşmesi
– Kitab-ı Aşk (2005)
– Kırk Ambar
– Mir’at
– Leyla ile Mecnun
– Dört Güzeller
– Katre-i Matem
– Mevlid
– Şah ve Sultan (2010)
– Kurtların Efendisi
Od (Bir yunus romanı) (2011)
– Efsane Bir Barbaros Romanı (2013)
– Mihmandar (Bir Eyüp Sultan Romanı)
– Aşka Dair(2012)



YUNUS EMRE
1241-1321 yılları arasında yaşadığı kabul edilmektedir. 
Yunus Emre, Tapduk Emre dergâhında yetişmiştir.
13'üncü yüzyılın ortalarına doğru Moğal istilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde yaşadığı sanılıyor. Bu dönemin sarsıntı ve acıları Yunus'un eserlerinde derin izler bıraktı.
 Babasının adı İsmail. 
Ahmed Yesevi'den etkilendi
İran ve Yunan mitolojisiyle, tasavvuf tarihini inceledi. Hacı Bektaş ya da Sinan Ata'nın halifesi Taptuk Emre'nin dergahında hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'yu dolaştı.
 Şiirlerini hem aruz hem hece ölçüyle yazdı
Mutasavvıf alimidir.
1991 yılında Unesco tarfından Yunus Emre yılı olarak kutlanır.

ESERLERİ:
Divan
Risaletün Nushiyye(öğütler kitabı)



OD (ATEŞ)
İlk başta okuduğumuz kitap tam olarak tekke tasavvuf edebiyatı kitabıdır. Gerçekten inanılmaz derecede severek okudum. Gerçeği söylemek gerekirse okulumuzda bu kadar güzel kitap verildiğini ilk defa yaşadım. Çünkü edebiyat dersinde ilk dönem gördüğümüz konu ile karşılaştım. Geçen sene aslında ben almadım ama Dil Anlatım projesinde bu kitabı okuyup bilinmedik kelimeler yazılacaktı sözlük oluşturulacaktı. Ben bu ödevi çok saçma buldum bir 9. sınıf öğrencisine o nereden bilsin tekke tasavvuf edebiyatını geçen sene gördüğümüz şeyler zihniyetti.Keşke bu sene verilseydi. Kesinlikle daha güzel faydalı bir şeyler ortaya çıkabilirdi.Gerçekten okurken ağladığım bir kitaptı. Bazı yerlerde kendime hakim olamadım. Yunus Emre'nin bu kadar sıkıntı çektiğini bilmiyordum. Ve bir sürü tasavvuf terimi ile karşılaştım. Ama dikkat çekilen kelime masiva idi. Allah'an alıkoyan dünyalık demektir. Ve neden kitabın adı OD. Bu sadece benim düşüncem
  Yunus Emre Elif şeklindeki düz odunları senelerce dağa çıkarmış. Allah aşkından bence Allah'a olan aşkı bunu yaptırdı. Od odundan gelir. Allah aşkından yandığı için dağlara çıkardığını düşünüyorum . İnşallah kitabın sonunda anlayabilirim. İlk önce bu kitabın yazarı hakkında araştırmayı koymak istiyorum. Sonrada bu kitabın baş kahramanlarından Yunus Emre'nin hayatını koymak istiyorum.