1 Mayıs 2016 Pazar

Bu kitap gerçekten bana katılmamış şeyleri kattı. Tasavvufun bu kadar olabileceğeni düşünmemiştim.
Aslında İskender Pala biraz kurma yazar ama bununla bağdaştığına eminim paralel yazmış olmalı.düşündüğümde baya mantıklı geldi bana. keşke böyle geliştirici kitaplar verseler.okurken bırakmadım bir hafta önce başladım ve bugün bu blog yayını ile sonlandırıyorum. İskender Pala'nın Mihmandar kitabı da harika bir kitaptır. Eyüp Sultan'ı anlatıyor. Yunus Emre'nin hikayesini ilk defa geçen dönem Elif Hocam'dan dinlemiştim .O an hangi insan dağa sürekli odun taşır dedim Hatta Eda ile bunu konuşmuştum. Ve gülmüştüm gerçekten ön yargılı olmamak gerekiyormuş. Ama kitapta bir sürü anlayamadığımız kelimeler var ve bunu derste öğrenmeseydim kesinlikle anlayamazdım. Yunus Emre ile ilgili fikrim vardı okumadan önce halk şairi ve tasavvuf aşkı olduğunu biliyordum. İyiki de bu kitap verilmiş.Okurken kafamda fikir oluşturabildim gerçekten çok harika bir kitap. Aslında ben kitap anlatamam yorumlayamam o yönüm çok zayıftır. Mazur görün içimde kitap okuma aşkı yok.Aslında edebiyatı hiç sevmezdim geçen sene hep zihniyet konusunu işlerdik bu da kitap hikaye yorumlama nefret ederdim zar zor 4 gelmişti. Ama bu sene eskilere ilgim olduğu için 96 getirdim ortalamamı ama eskiler öğretilmezse o eskilerin hiç bir anlamı yok gerçekten Hep teşekkür ediyorum Allah'a bize her şeyi öğreten bir hocamız var. Her zaman üstünden geçen hiç pes etmeyen hırslı bir hocamız var. Bu kitabı anlamamak ayıp olur gerçekten. Bu kitap için çok teşekkür ederim. Öneren hocalarımıza....
Ve buraya da kahramanımız olan Yunus Emre'den bir kaç şiir koymak istiyorum hepimiz şiirlerinin ne kadar manalı olduğunu biliyoruz.


Acep bu benim canım, azat ola mı ya Rab
Yoksa yedi Tamu'da yana kala mı ya Rab

Acep bu benim halim, yer altında ahvalim
Varıp yatacak yerim, akrep dola mı ya Rab

Can hulkuma geldikte, Azrail'i gördükte
Ya canımı aldıkta, asan ola mı ya Rab

Dar oldu bana düzler, gice ile gündüzler
Dünyaya bakan gözler, didar göre mi ya Rab

Allah olacak Kadı, bizden ola mı razı
Görüp Habib'in bizi, şef'i ola mı ya Rab

Yunus kabre vardıkta, Münker Nekir geldikte
Bize sual ettikte, dilim döne mi ya Rab






Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur

Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur

Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur

Bir dem div olur ya peri, viraneler olur yeri
Bir dem uçar Belkıs ile, sultan-ı ins ü can olur

Bir dem varır mescidlere, yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur

Bir dem gelir İsa gibi, ölmüşleri diri kılur
Bir dem girer kibr evine, Fir'avn ile Haman olur

Bir dem döner Cebraile, rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur





Aşkın aldı beni benden
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dün -ü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sofilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara leyli gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç melek birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni

Yunus'tur benim adım
Gün geçtikçe artar derdim
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni
 BU ŞİİRİNİ ÇOK SEVİYORUM



AMA BENİM İÇİN EN GÜZELİ BU:HER OKUDUĞUMDA AĞLAMAK İSTEDİĞİM TEK ŞİİR.



Ben yürürüm yana yana Aşk boyadı beni kana Ne âkilem ne divane Gel gör beni aşk neyledi Gâh eserim yeller gibi Gâh tozarım yollar gibi Gâh akarım seller gibi Gel gör beni aşk neyledi Akar suların çağlarım Dertli ciğerim dağlarım Şeyhim anuban ağlarım Gel gör beni aşk neyledi Ya elim al kaldır beni Ya vaslına erdir beni Çok ağlattın güldür beni Gel gör beni aşk neyledi Ben yürürüm ilden ile Şeyh anarım dilden dile Gurbette halim kim bile Gel gör beni aşk neyledi Mecnun oluban yürürüm Ol yâri düşte görürüm Uyanıp melûl olurum Gel gör beni aşk neyledi Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost elinde avareyim Gel gör beni aşk neyledi




Evet 7 sayısından bahsedecektim hatırlarsanız:
Hikmetlerinden bazıları şunlardır:
Gökkuşağı 7 renktir
Dünyanın 7 harikası vardır.
Soyumuz 7 göbektir.
Tasavvufta 7 kat vardır.
Dünyada varsayılır 7 kapı vardır.
Büyük ayı 7 yıldızlıdır.
İnsan 7 çakraklıdır.
İslamda kainat 7 kattan yaratıldı.
Kabe'nin etrafı 7 kere tavaf edilir
Mitolojide 7 tanrı varsayılmıştır.
Hafta 7 gündür
Yüzümüzde 7 delik vardır.
Dünyada 7 kıta vardır.
ve daha niceleri vardır. Bu Allah'ın koyduğu bir sayı mı yoksa tesadüfen mi oluşturulmuş bir rakamdır. Bilinmez. Belki kendiliğinden oluşmamış şeyler uydurma olabilir. Uğurlu rakamlar dağ isimleri ve benzeri. ama bu 7 sayısının uğuru ve hikmeti olduğuna kesinlikle inanıyorum.

İsmail babasını aramaya hala devam ediyordu.Ona bir mektup yazdı uzun mu uzun ona olan sevgisini mektuplara dökmüştü. Ama hala içinde Allah ile ilgili şüphe hiç dinmemişti. Allah madem kerim neden işlerim ters gidiyor diye söyleniyordu. Ama bunun kader olduğunu bilmiyordu. Anlamıyordu.
Bundan sonra ki sayfaları anlatmaya kalksam yine aynı şeyleri söylemeye kalkıcam Allah aşkı İsmail'i bulma çabası kitap bunun üstünden gidiyor zaten bu yüzden sona gelmek istiyorum .Molla Kasım bölümüne Molla Kasım sonunda çok şükür beni rahatlattı sağol Kasım. Sonunda Yunus oğlu ile barışmıştı.Bir an hiç affetmeyecek sanmıştım. Yunus Emre acaba bunları gerçekten yaşamış mıydı? Gerçekten Molla Kasım diye biri var mıydı? Ya da İsmail diye birisi. Beni çok etkiledi bu kitap ama gerçekten sonunu heyecanla beklediğim nadir kitaplardan biri oldu.




Yunus bu yolculukta 4 tane abdala rastlar. Bu abdallar Yunus'un aklını başına getirir. Yunus doğru yolda idi. Ama bir an nefse uyup yolundan sapmıştı. Bu benim için daha dervişlik makamında olmadığını gösteriyor. Dervişler nefsin fısıltısını duymamazlıktan gelen alimlerdir. Ama Yunus kendisini yetiştiren Sultan'ını kırmıştı.Ama Allah'ta içindeki bu iyi niyeti bildiğinden çok geç olmadan onu doğru yola geri itti. Bu hatayı farkeden Yunus hemen tabduk Sultan'ının dergahına koştu ama buna yüzü yoktu.Bu kalp bir daha nasıl geri düzelecekti.Ama gitmek zorundaydı. Tabi ki Sultan'ın kalbi kırıktı ama affedecekti gittiğinde karısı vardı. Sbah namazında gitti. Dergahtakiler onu kabul etmek istemiyordu. Ama Yunus'un gönlü bu aşk ile yanıyordu. Tapduk Sultan'ı affetmezse yaşayabilir miydi meçhul. Karısı Ana Bacı gelince dedi ki: Eğer Tapduk sana hangi Yunus geldi derse
bil ki gönlünden çıkmışsın ama bizim Yunus mu? derse bil ki seni hala seviyordur. Tanımazsa Yunus kahrolacaktı ama yine de şansını denemek istedi. Sonra abdest aldığı yerde uzanmaya başladı gül bile bülbülünü böyle beklememiştir belki diye düşündü Sultan'ı geliyordu sonra yüzüne takıldı. Sonra karısı Bu Yunus'tur dedi. Heyecanla bekliyordu. Yunus. Sonra içini yumuşatan o cevap geldi. Bizim Yunus mu? Ben de çok sevindim açıkçası Yunus kadar.Yunus'un bu bölümde 4. katta olduğunu öğrendim. 4 tane şey kazanmıştı Yunus.Dünyalı olmamasına 3 adım kalmıştı. Bir de merak ettiğim bir şey var 7 sayısının hikmeti her şey 7 den oluşuyor tasavvuf katları, cennet katı, gökkuşağı rengi ve daha nicesi en sonlarda buna değineceğim araştırıp.
Yunus bu zamana kadar yaptığı tüm şeyleri boş olarak gördü ve oradan ayrılmaya karar verdi.Peki neden böyle bir şey yaptı? Tapduk Sultan'ını bırakıp gitmişti.Ve kalbini çok kırmıştı.İsmail'i bulmak istiyordu. Odun taşırsa kesinlikle bulamayacağını düşündü. Elif'in hatırasına bıraktığı emanete ihanet edecek diye düşünüp onu aramaya koyuldu.Acaba yaşıyor muydu? Aslında yaşıyordu fakat Yunus bunu bilmiyordu. Hele ki cellat olduğunu duysa kim bilir ne kadar üzülecekti. Yunus'a iftira atılmıştı.
vücudundaki yaraların aşk acısından olduğunu sanılmıştı hemde Sultan'ının kızına vurulduğu sanılmıştı. Ama bu imkansızdı. Yunus Sitare için yaşıyordu. Onun için odun taşıyordu. Fakat dergahtakiler böyle düşünmüyorlardı. Kardeşinin etini çiğ çiğ yiyorlardı.Yunus zaten bunları duyduktan sonra çok üzülmüştü. Ve dediklerini tekrar kendi kafasında doğruladı. Boşu boşuna o kadar odun taşımışım Tapduk Sultan'ın bizi önemsediği yok sadece bize odun taşıttırıyor diye düşündü ve iyi ki de ayrılmışım gibisinden bir şey düşündü. Ama tabi ki de pişman olacak zaman geçtikçe. Ön yargılı olmak sadece hataya düşürür bizi bunları söylemeden önce bir sorsaydı ne böyle üzülecekti ne de avare gibi dolanacaktı.
Sanırım Yunus Emre artık dünyalık kokmuyordu.Bunu kendisi söylüyordu. O bölümde şu yazıyordu.
Yıldız ile güneşi rakip görmediğim sürece yıldızımı güneşte saklayabilirim Güneş yıldızları kuşatan bir güce sahiptir.Yani yıldız Sitare ise Güneş Allah ise Sitare ve Allah'ı kendi çerçevemde düşman etmezsem Sitare'ye olan aşkımı unutabilirim. Bunu hafifletebilirim. Allah'ta çarelerin tükenmeyeceğini onu bu aşk ile yakıp kül etmeyeceğini biliyordu.Zaten bunu anlamıştı Yunus bunu.
Meğer odunların peşinde bildiğimi unuturken aslında acımı unutuyormuş.bağrımdaki yıldızın tutuşturduğu aşk odunun ışığını güneşe katıyormuşum.Sonra bir padişaha rastlar ve padişaha benim bir ustam var o dağa taşa altın ol derse altın oluverir dedi. Padişahın yardımcıları bunu duyunca bizi de Tapduk Sultan'ın yanına götür dedi.Yunus tekkeye götürdü bu dünyalıları ve dünyalılar olanları bir bir Tapduk Sultan'a anlattılar. Ama anlattıkları doğru değildi tam bunu diyecekken o anda çelebi Faruk gelip Kurtulanlar,bilmediğini bilip bildiğini bilmeyenlerdir.Acaba bu söz ne anlatmak istiyordu. Ne anlatmak istediğini bilmem ama Yunus fikrini değiştirip kaçmaya karar verdi.